29 Eylül 2014 Pazartesi

Yeni Hafta



   Yepyeni bir haftaya daha başlıyoruz. Ve benim çok uzun bir yapılacaklar listem var... Okunacak bir çok kitap, denenecek bir çok tarif, yapılacak bir çok iş.... Bazen bu kadar maymun iştahlı olduğum için ve her şeyi yapmaya çalıştığım için çok kızıyorum kendime . Sonra kızgınlığım geçiyor denemeye çalıştığım , bir şeyler ile uğraştığım , ürettiğim için bi seviyorum kendimi :)
   Bu hafta yılbaşı kartlarına yoğunlaşsam diyorum ... malum önümüz yeni yıl ve bende yılbaşı kartları için uzunnn bir liste var ... Ha bu arada isteyen varsa , yıllardır kart almadım biri bana yollasa ne güzel olur diyen ben burdayım demesi yeterli :)

  Çok fazla üreteceğiniz ve kendinizi çok seveceğiniz bir hafta olsun ....
Paylaş

25 Eylül 2014 Perşembe

Kara Üzüm



 Bir bloger değilim evet , ama blogumu ve yazmayı çok seviyorum.
Yaklaşık iki yıl oldu. Arada üstüne çok düştüm ,arada kırıldım, arada küstüm ,arada atarlandım arada yoruldum ama blogumdan hiç vazgeçmedim. Çünkü  blogumun bana kazandırdıkları çok fazla manevi değer var.
   Mesela harika insanlar ile tanıştım, bir çok yeni şey keşfettim, bloga yazı hazırlamalıyım derken daha üretken oldum, daha iyi bir yazmalıyım derken daha fazla okuyup araştırdım ve çok daha fazla şey öğrendim.
Daha saymakla bitmeyecek bir çok pozitif yanı var kesinlikle ama en güzel yanı harika insanlar ile tanımak ...






    
      Blogum bu defa harika bir çift ve sıcak bir restoran&otel ile tanışmamı sağladı.
 Aşığı olduğum şehrin her köşesini gezmek , her sokağından geçmek , her cafesinde bir fincan kahve içmek istiyorum. Hele birde beni daha kapısından cezbediyorsa...

    Kara Üzüm'ü ilk fark ettiğimde beni kapısından cezbetmişti. Çanakkale'nin en kişilikli sokaklarının birinde ( eğer o civara giderseniz ve çevredeki cafe ve dükkanlara bakarsanız ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız)  , kocaman kapısı ile hemen fark edersiniz bu sevimli butik oteli. Avlusunda ki yeşil sandalyeleri...



             Biz ailece çok kısa sürede müdavimi olduk 'Kara Üzüm'ün . Çanakkale'de 'kahvaltı harikaydı' diyebileceğim az sayıda ki mekanlardan biri. Ama kahvaltının  dışında sizi tekrar tekrar buraya getiren , güler yüzlü sahipleri.
   Özlem Hanım ve Hasan bey kesinlikle burayı çok daha sıcak bir yer haline getiriyorlar. Size müşteri gibi değil misafirleri gibi davranıyorlar. Dönüp 'burası aslında sizin eviniz ve bahçenizi cafe mi yaptınız' diye sormak istiyorsunuz...


    Kara Üzüm'ü keşfettiğimizden  beri her fırsatta gidiyoruz . Her gidişimizde daha sıcak ve samimi karşılanıyoruz ve daha fazla sohbet ediyorduk bu huzurlu mekanın sahipleri ile . Ama son gittiğimde bir kaç fotoğraf çekmek isteyip blogumda otelden bahsetmek istediğimi söylediğimde çok keyifli bir sohbetin içinde buldum kendimi.

   Hasan bey ve Özlem hanım bu oteli yaklaşık bir yıl önce hizmete açmışlar. Özlem hanım emekli beden eğitimi öğretmeni. Hasan bey gastronomi öğretmeni ve halen Gökçeada'da Uygulamalı Bilimler Yüksekokulunda Gastronomi bölümünde ders veriyor. Tuğrul Şavkay ile birlikte Yeditepe Üniversitesi  Gastronomi bölümünün kurulması için çok fazla emek vermiş  .
   Şimdilerde, benim daha duyar duymaz çok merak ettiğim, basılmış halini görmek için sabırsızlandığım ( yemek kitaplarına inanılmaz büyük zaafım var) Çanakkale'nin yöresel tat ve lezzetlerini araştırıp anlattığı 'Çanakta Yemek' isimli bir kitap üzerinde çalışıyormuş.







    Kahvaltı boyunca elimden düşürmediğim tekrar tekrar baktığım ( ve aynı kitaptan bende de olmasını çok istediğim) 'Kahve'nin kitabının Türkiye bölümünü Hasan Beyin hazırladığını öğrenince kendisine hayranlığım biraz daha arttı.  Yani kitap konusunda da deneyimli :)
  Zaten bana otelin hikayesini anlatırken konuyu hep bir şeklide yemeğe getirdi. Ve anlattığı her şeyde gözlerinin içi parlıyordu, kesinlikle mesleğine , yemek kültürüne çok aşık ...
Sohbetimizin arasında 'yemek benim için bir tutku, bir yemeğin ne olduğundan ziyade onun nerede , nasıl yapıldığı, hangi malzemelerin , baharatların kullanıldığı benim için daha önemli '  dediğinde bunu daha iyi anladım ...








      Hasan Beyin ve Özlem Hanımın yaptıkları işe ne kadar inandığını otelin avlusunda bulunan herkese açık  mutfaktan bile anlamak mümkün. Kesinlikle çok samimi olduğunuz birinin mutfağında gibi hissediyorsunuz kendinizi , 'Benimde böyle bir mutfağım olsa ' diye iç geçirirken ....











  Mutfağın her yanında bir şey  'anne mutfağı'nı anımsatıyor....

 Mutfağın hemen karşında benim en sevdiğim bölüm var ...




 Bu kitaplığa ve içinde ki her bir kitaba bayılıyorum....



  Özellikle yağmurlu bir günde bu masada o kitapları karıştırmak ve yağmuru izlemek şahane .. Kesinlikle tavsiye ediyorum...

 Henüz yemeklerin tadına bakamadım ama Çanakkale'nin peynirli patlıcan , sütlü göce , küllü suda yoğurulmuş hamurdan açılan gözleme  gibi yemeklerini merak ediyorsanız mutlaka bir öğlen uğramalısınız. Bu yemekleri  annesinin yemeklerinden daha çok seven ve bunu annesinden saklayan arkadaşlarım var :)
  Hasan Bey Ve Özlem hanım mutfaklarında mevsimi olmayan hiç bir sebze ve meyveyi kullanmadıklarını ,ürünlerini ya halk pazarından kendileri bizzat seçip aldıklarını ya da Çayek'ten temin ettiklerini söylediklerinde kahvaltıda yediğim çileğin tadını bir kez daha gerçekten aldım ...


 
 Sanırım yaklaşık 3 yıldır , çilek gibi kokan tadı çilek gibi olan çilek yememiştim:) ...

 O muazzam kahvaltıyı daha bir muazzam yapmıştı o harika çilekler. Kahvaltı demişken öyle yüzlerce çeşidin olduğu (çeşit çok görünsün diye  bir gece öncenin mezelerini masaya koyan bile gördüm) açık büfe kahvaltılardan değil. (Ki ben hiç sevmem .)
   Gerçek köy peyniri olan , hakiki Çanakkale zeytini , domatesi barındıran ,mevsim meyvesinden yapılmış el yapımı reçeli olan , mutlu tavukların :) lezzetli yumurtalarının olduğu serpme bir  kahvaltı sofrası....

   Ben kahvaltıya da , yemeğe de fırsat bulup gidemem diyen varsa o zaman 'kışı karşılama atölyeleri'ne katılmalı. Önümüzdeki bir ay boyunca her hafta sonu (cuma dahil ) bir atölye çalışması yapılacakmış. Bu hafta sonu turşu yapımı , önümüzde ki hafta sonu reçel, sonra pekmez ve nar ekşisi yapım atölyeleri olacakmış. Ben pekmez&nar ekşisi ikilisinde mutlaka olmalıyım. Hep beraber o haftanın çalışması yapılırken bir yandan Çanakkale'nin yöresel türküleri söylenip , bendir gibi her zaman sesini duyamayacağımız müzik aletleri çalınıyormuş. 3. günün sonunda da hep beraber yapılanları pişirip yiyormuşuz.

  Ayy buda olmadı , bana uymadı diyen varsa harika bir haber  vereyim Fırat ve Baaddin severlere; tam tarih belli değilse de ( öğrendiğim gün hemen yazarım )  Fırat ve Baaddinin  babası , çizeri  Uğur Gürsoy Kara Üzüm'de imza günü yapacak . Ben Buse'yi ve odasında ki Fırat tablosunu kaptığım gibi sabahın ilk ışıklarında otelin kapısına dikilicem . Buse'nin göbeğine benimde anlıma imza almaya :D



  Bu kadar yazmışın hiç biri bana uymadı derseniz de Çanakkale'ye gelip nerede kalsak diye düşünürseniz bence hiç düşünmeyip bu otele gelin kapısında numara değilde isim olan yedi odadan birini seçin  ...Mesela 'Nohut Oda Bakla Sofa' , ya da 'Badem' ya da  'Nar'ya da  'Zeytin' ya da belki 'İncir' ....











 Tamam biliyorum çoookkk uzun bir yazı oldu ama özür dilerim, benim gördüğüm tüm güzellikleri görün istedim ya da öğrendiğim her şeyi öğrenin istedim :)








  
Bence  Gülçin ablanın kahvesi için ;





    Ve Hasan bey ile Özlem hanımın içten misafirperverliği için mutlaka  yolunuzu düşürün bu şirin restorana ....


Paylaş

19 Eylül 2014 Cuma

Türk Kahvesi


 Türk kahvesi içmediğim gün bir mutsuz , bir anlamsız sinirli , bir kederli oluyorum. O kahve içilecek. Günde üç kahveyi gördüğüm bile oluyor. Ne kadar çok kapı yaparsam ya da çat kapı gelen olursa günlük içilen kahve miktarı artar. Ama asla pişman olmam .



 Türk kahvesi benim için bu kadar tutku halinde olunca ve yeni lezzetlere çok açık olunca kahveyi kendim için daha özel hale getiriyorum. Zaten genelde bende kahve içilecekse o kahvenin hazırlanıp gelmesi 20 dakikayı bulur. Hayır kahvenin ağır ağır pişeninin lezzetli olması ile ilgisi yok sürenin uzunluğunun. Vaktimi alan sunumu ; ev yapımı çikolatanın nasıl verileceği, hangi fincanı seçeceğim, soğuk su içine damla sakızı hazırlama, olmassa olmaz şerbetin yapımı...
  Belki de ben bu kadar abarttığım ve kahveyi daha dolu hale getirdiğim  için  bir yerde kahve içtiğimde sadece su ile ikram edildiğinde yüzüm değişiyor, bozuluyorum...O kahveyi içilmemiş sayıyorum...

    Çocukluğumdan hatırladığım en net kokuydu kavrulmuş kahve kokusu. Annem ve kahve içmekten keyif aldığı arkadaşları içecekleri iki fincan kahveyi bile birazcık kavurur ve el değirmeninde çekerlerdi. Hele dünyalar tatlısı , Suriye'li bir Nezihe teyzemiz vardı ki Daha 9 yaşımda kakuleli kahveyi ondan öğrenmiştim.
 
Şimdilerde ondan öğrendiğim gibi yapıyorum kahvemi. Ama artık kendimden yeni tatlar katıyorum , deniyorum, denetiyorum.
 Sevdiklerime armağan ediyorum ...
En son beyaz çikolatalı Türk kahvesi yaptım ve herkes bayıldı.


  Nezihe teyze kahve çekirdeklerini çok az kavururdu. Bir de içine bir damlacık tereyağı atardı. Bende çekirdeklerimi kavururken içine tereyağı atıyorum. Sonra istediğim aromayı. Bu kahve çikolata aşığı birine gideceği için aroması beyaz çikolataydı. Kahve kavrulurken içine üç-dört damla  tchibo 'nun beyaz çikolata aromalı kahve şurubundan damlattım.
 Kavrulmaya devam ederken ki koku kesinlikle baş döndürücüydü.

 Kahve çekirdeklerim kavrulup soğuduktan sonra bosh 'un kahve değirmeninde çektim. Biraz pütürlü kaldığı için biraz elemem gerekti. Zaten gerçek kahve öyle un gibi olmamalıymış, içinde biraz parçalı kalmalıymış. Ben değil uzmanı söylüyor...

 Artık içime daha doğrusu 40 yıllık hatır almaya hazır kahvem...


 İstediğin bir çok aromayı evde kendin verebiliyorsun kahvene, ne hoş dimi ?





 Ahh bir de el yapımı minicik bir hediye ile bile  her gönülü fethedebiliyorsun ....
Paylaş

16 Eylül 2014 Salı

Emaye Aşkına









'Eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağarmış' ı ilk söyleyen bizlerin bugünlerini görse bu cümlesinden kesinlikle utanırdı. Sadece bende olmadığını biliyorum eski meraklılığının. Bir çoğumuzda had safhada hatta. Tırım tırım eski topluyoruz.En büyük teyzenin 40 yıllık kahve fincanına bakarken en sevimli halini takınıp 'ayy bu neggezzellmiş' diyiveriyoruz. Sırf 'ay aman al senin olsun' sihirli cümlesini duyabilmek için. O an , işte o an tarihi an ...
  Ama emaye yok. Kıran girmiş kesinlikle emayeye. Herkes mi atmış anacım eski deyiverip. Kimse mi tutmamış elinde. Hiç mi özlemiyorlarda kimse emaye üretmiyor artıkın.
 Emayeye aşık, tutkun bir topluluk var . Üretin , tekrardan üretin işte emaye. Öyle bu tutkumuzu fırsatçılığa çevirip minicik kupaya da 40 telaa istemeyin gözünüzü seveyim.
 Bak millet 70 yaşına gelince koca kupayı bahçede su maşrapası yapıyor. 'ayy bu benim olsa keşke'deyon veriveriyola.
 O da bir can sıkıntısı halinde bu kıymetli cancağazımı oturup boyayıveriyor...
Paylaş

13 Eylül 2014 Cumartesi

Kitap Aşkı











   Bir anne - babanın bebeğine ,çocuğuna verebileceği en güzel hediye okuma alışkanlığı....
Kitaplar ile vakit geçirmesini sağlayarak,onları sevmelerini sağlayarak...Seni her şeyin ile rol model aldığını unutmadan , seni okurken görerek.
 Hayatında hiç kitap okumadığını bildiğim ve çocuğuna kitap okumadığı için sürekli kızan ebeveynler tanıyorum. Herkes okumayı sevmek zorunda değil ama okumak zorunda. Öğrenmek , aydınlanmak zorunda çağa ayak uydurmak için. Bu yüzden bunu severek yapmalı.Okumayı sevmeli, hemde çok.
 Çünkü OKUDUKÇA BÜYÜR İNSAN .................
Paylaş