25 Ocak 2015 Pazar

Seviyorum







       Yazmayı çok seviyorum. Yani yazmak için , yazmış olmak için değil , sevdiğim için , bana kendimi iyi hissettirdiği için yazmayı seviyorum.Ve yazmak kadar fotoğraflamayı da seviyorum. Fotoğraflarıma bir hikaye , bir yaşanmışlık yazmayı seviyorum. Yazdıklarımı fotoğraflamayı seviyorum.
  Yaptıklarımı , yazdıklarımı , benim gözümden güzel gördüğüm her şeyi blogum aracılığı ile paylaşmayı seviyorum .
   Güzellikleri paylaşmayı seviyorum. Sevdiklerim için yaptığım profiterolü fotoğraflamayı , paylamayı seviyorum.
   İyi olan tarifleri denemeyi ve paylaşmayı seviyorum. 'benim özel tarifim 'diye değilde , 'ölçüler , tarif hiç şaşmıyor' diyerek tarifin sahibini paylaşmayı seviyorum.
   Ben blogumu , blogum için fotoğraf çekmeyi ve yepyeni şeyler denemeyi seviyorum.
  cafefernando 'nun yemek ansiklopedisinin harika tariflerini denemeyi , fotoğraflamayı seviyorum.
 Bugüne kadar hiç bir tarifinde başarısız olmamış olmayı seviyorum .En çokta çikolatalı tariflerini seviyorum. Tıpkı bu profiterol gibi.
       Haaa bide 'bay tavşan ' sürahimi seviyorum.....
 
Paylaş

20 Ocak 2015 Salı

Melekler Müzede



 Çocuk kitaplarını sever misiniz ? Ben bayılırım ... Bu yaşımda halen kitapçıda ilk çocuk kitaplarının olduğu kısıma giderim. Okuduğum her kitabın arasına illa ki bir çocuk kitabı sıkıştırırım . Bu yüzden 'Bu kitabı Buse'nin kitaplığı için almalıyım ' tamamen dış ses, 'bu kitap bir harika dostum , tam senlik ' iç sesim her zaman .

Buse için aldığım kitapları tabiki de önce kendim için alıyorum .( Tabii ki halen Buse'nin kitaplığına bakıp ' daha çok erken bu kitaplar için 'derken gülenlere katılmıyorum....) 






  Ama bu defa  Buse için harika bir kitap  aldım . Üstelik adına imzalı.

Bu güzel kitabı İG sayesinde fark ettim. Bence  doğru kullanıldığında sosyal medya güzel insanlar, yeni şeyler katıyor hayatına. Kitabın yetenekli çizeri Pınar  Göksun gibi. 
Uzun süredir İG'de takipteydik  birbirimizi . Çizimlerini hayranlık ile takip ederken bir gün kitabının çıktığından , ne kadar heyecanlı olduğundan ve biz 'çocuk kitabı ' delilerine imzalı kitabı olduğundan bahsediyordu.
  
Pınar'ın çizimlerini bildiğim için bu kitabın kitaplığımızda olmasını istedim .


 İyi ki de istemişim . 

 Sanatı , sanatçıyı ve okumayı seven herkesin çok seveceği bir kitap çünkü. 









 Pınar'ın eğlenceli ve renkli çizimleri Ayça Erdem'in akıcı ve keyifli anlatımı ile birleşince ortaya çok güzel bir kitap çıkmış. Hepimizin bildiği, bir şekilde aşina olduğu ve bir çok otoriteye göre dünyanın en iyisi kabul edilen tabloları çok keyifli bir şeklide anlatıyor. 





Kitapta ; melekler okulunun öğrencilerinin güneşli bir günde bir resim müzesine yaptığı ziyaret anlatılıyor. 2 yaramaz melek gruptan ayrılarak müzeyi tek başlarına gezmeye başlıyorlar. Ve o esnada gördükleri tablolardan çok etkileniyorlar, tablonun içindeymişcesine  hayaller kurup , aynı şekilde poz verip çok eğleniyorlar.
 Bunu yaparken de bize ya ressam hakkında ya da resim hakkında ufacık ama keyifli bilgiler veriyorlar. Yani o tabloyu bu kitapta gören bir çocuğun unutma ihtimali yok bence  , hatta anlatılanlar ışığında aynı ressamın başka tablosunu ilk görüşte tanıma ihtimalleri bile çok yüksek.
 Ben bile mesela Salvador Dali 'yi çok sevmeme rağmen 'Eriyen saatler 'i eriyen bir peynirden esinlenerek yaptığını bilmiyordum. Ayça sayesinde öğrendim . 



 Kitapta ;Leonardo da Vinci ve meşhur Mona Lisa'sı , Boticelli 'nin muhteşem 'Venüs'ün Doğuşu' 
uzun boyunlu kadınların ressamı Modigliani eşi Hebuterne tablosu, benim renkleri kullanışını sevdiğim Degas'ın zarif balerinleri , Pablo Picasso'nun dünyanın en önemli 10 tablosundan biri olan 'Aynanın Önündeki Kız ' ı, Monet'in 'romantik köprüsü' ve o harika nilüfer çiçekleri, Gaugin'in Tahiti'li kızları ,Gustave Klimt'in altın parçalı ağacı , , Salvador Dali'nin 'Eriyen Saatler'i  ve benim hayranı olduğum Frida'nın 'İki Frida'sı ' var . 

Ve bu her tablo , her ressam, minik bir çocuğun çok keyifle anlayabileceği şekilde anlatılmış. Sanatı sevdirerek....


  Son zamanlarda elimize en çok aldığımız kitap. Tabi ki ben taklitlerini yapmadığım sürece Buse'nin dikkatini çekmiyor. Ama kendi okumak istediğinde daha çok keyif alıyor :)) (ah bu isyankar bebeler) 


  Ve bir parça yulaflı-elmalı kurabiyenin yanında en 'Melekler Müzede' çok daha keyifli oluyor. 

Kendi için , çocuğu için çocuk kitapları biriktiriyorsanız , bir de sanatı çok seviyorsanız bu kitabı mutlaka edinmelisiniz bence ....



Son fotoğraftaki yulaflı kurabiye yeni keşfim ( lezzet dergisinin 2009 yılının bir sayısından, bu kadar zaman denememişim ama yapınca bayıldık. Kavanozda uzun süre bayatlamadan durması ise zaten harika _ de bizde ek uzun durma durumu olmuyor ...
 Denemek isteyen için;
 Yulaflı kurabiye ;
 - 2 yumurta
 -  4 yemek kaşığı tereyağı 
 -  2 su bardağı un
 - 1 su bardağı yulaf ezmesi
 - 1 orta boy elma
 - 1 tatlı kaşığı kabartma tozu
 - 1 paket vanilya
 - 1 çay bardağı kuru üzüm
 - 1 çay bardağı toz şeker
Üzerini süslemek için biraz çikolata .

  Un , yulaf ezmesi, vanilya , kabartma tozunu derin bir kapta karıştırarak iyice harmanlıyoruz . Ayrı bir kapta toz şeker ve tereyağını krema kıvamına gelene kadar çırpıyoruz. Teker teker yumurtaları ekliyoruz. Daha sonra aynı karışıma kuru üzüm ve küp küp kestiğimiz elmaları ekleyip karıştırıyoruz. Bu karışıma unlu karışımımızı ekleyip , yağlı kağıt serdiğimiz tepsiye dondurma kaşığı ( ya da 2 kaşık) yardımı ile koyuyoruz. 180 derecelik fırında yaklaşık 12-15 dakika pişiriyoruz. Piştikten sonra üzerini erittiğimiz çikolata ile süslüyoruz.


Paylaş

15 Ocak 2015 Perşembe

Çikolatalı karadutlu ekşi mayalı ekmek


'Ekşi maya yapmaya bir kere başladıysanız artık bundan kurtuluşunuz yoktur' diye bir cümle okumuştum maya yapmaya ilk karar verdiğim zamanlar . Garip gelmişti bu cümle , ya hadi  o kadar da abartmayalım demiştim . Ama kesinlikle doğruymuş. Ailenin bir bireyi oluyormuş (gülmeyin bu işe başlayınca gerçekten de aileden oluyor)  , ondan vazgeçemiyormuşsun. Seninle kalması için elinden geleni yapıyorsun.




Zaten ilk başta onu yaşayan bir maya haline getirmek o kadar zor ki. Şu göz göz hali görmek çok zor. Bu kadar zor elde ettiğin bir mayayı tabiki de ailenin bir bireyi sayarsın . Ve ondan kopamazsın. 

Ben tam beş başarısız deneme yaşadım. Her defasında üzüldüm , hemde çok . Ama asla pes etmedim. 
Tarif belliydi zaten , bugüne kadar denediğim hiç bir tarifinde hüsrana uğramadığım cafefernando tarifiydi ekşi maya tarifim . Tarife tamamen sadık kalarak yapıyordum, ne dediyse harfi harfine , ölçüsü ölçüsüne uyarak  ama ilk 2 gün çok iyi giden mayam 3. gün sonunda kesinlikle ölüyordu .

 İlk başlarda hatayı nerede yaptığımı anlayamadım ama sonra ısının ne kadar önemli olduğunu anladım. Çünkü ben maya olayına başladığımda havalar yeni soğumaya başlamıştı ve evlerimiz henüz ısınmamıştı. Havalar ısınınca mayam olmaya başladı.


1. gün , 2. gün , 3. gün 4. gün derken heyecan ile 9 günün tamamlanmasını bekledim .Her gece rüyalarıma girdi mayam. Her gün sabah kalkınca ilk işim mayamın durumuna bakmaktı.





Mayam ile bir ekmek hamuru yoğurduğum günü hayal ettim resmen günlerce. Çok çok büyük bir sabır işi imiş maya yapmak.

  İlk ekmeği yoğurduğum gün artık tamam dedim ve mayamın ağzını kapatıp dolabın en görünen yerine koydum. 28 kasımdan beri bizimle 2-3 günde bir besleyerek , sayesinde onlarca ekmek yaparak bugünlere getirdim.



  İlk ekmeğimin , sesini (evet ekşi mayalı ekmeğin gerçekten fırından ilk çıktığı zaman olan bir melodisi var ) , kokusunu , tadını unutamam.

 İlk ekmeğim sadeydi. Sonra her bir denemede yeni bir tat eklemeye başladım. Kuru domates, ceviz, fındık , taze kekik derken yavaş yavaş işi fanteziye dökmeye başladım . Ve en sonunda çikolatalı, karadutlu  ekşi mayalı ekmek yaptım.
 Yaptım ve o da oldu . Hemde şahane oldu. Öyle kek gibi de değil... Bildiğin ekmek gibi ...













Ekmeğin bu kadar çok fotoğrafını koymamın sebebi yüzler fotoğraf arasında en son bunlara karar vermem hatta verememem kıyamadım silmeye fotoğrafları, çünkü yapmak, yemek kadar fotoğraflamakta bir tutku benim için ...
 
 Ve gelelim ekmeğin faydalarına , tarifine ....

 -1 kahve fincanı kadar ekşi maya
 - 3 su bardağı un (ya da aldığı kadar )
 - 2 su bardağı içme suyu
 - Yarım su bardağı karadut
 - Yarım su bardağı ince ince kesilmiş çikolata ( kuvertür çikolata kullanmanızı tavsiye ederim)
 - 1 su bardağından biraz az kakao
 - Kakao bardağını tamamlayacak kadar toz şeker ( isteğe bağlı )

Geniş bir yoğurma kabının içinde mayayı 1 bardak su ile çözüyoruz. Biraz un koyarak ele hafif yapışan bir hamur yoğuruyoruz. Hamurun üzerini nemli bir bez ile örterek 2-3 saat sıcak bir köşede  dinlenmeye bırakıyoruz. Bu dinlenme sırasında her yarın saatte bir elimizi hafifçe ıslatarak hamuru alttan üste doğru kıvırarak havalanmasını sağlıyoruz.
  2-3 saatlik dinlenme süresi tamamlanınca geri kalan unu ,kakaoyu ve suyu ekleyerek hafif hafif yoğuruyoruz. Hemen sonrasında çikolataları ve karadutları ekleyerek yoğurmaya devam ediyoruz. Tekrar bir dinlenme süremiz var bu defa biraz daha uzun 6 saat kadar dinlendiriyoruz hamurumuzu ve 2 saatte bir tekrar alttan üstte alarak hamuru havalandırıyoruz .
 Ve  son aşama ya geldik.  Fırın kabımıza karar verince ( ben yuvarlak,ısıya dayanıklı seramik 10 cm yüksekliğinde bir fırın kabı kullanıyorum) kabımızı az miktarda tereyağı ve çok az pekmez ile güzelce yağlıyoruz . Dinlenmiş hamurumuzu az miktarda un serptiğimiz tezgahta çok hafif , fazla bastırmadan kısa süre yoğuruyoruz ve fırın kabımıza alıyoruz ve tekrar bekliyoruz  ( ev yapımı ekşi maya işi kesinlikle büyük SABIR işi ) bu defa 3 saat kadar bekliyoruz. Kabaran ve  kabın hacmini alan hamurumuzu üstüne keskin bir bıçak ile çizik atarak önceden 200 dereceye ısıtığımız fırınımıza atıyoruz.
 40- 45 dakika  sonra fırından çıkarıyoruz. Fırından çıkan ekmeği hiç beklemeden fırın kabından çıkararak temiz bir beze sarıyoruz...

  Sabırla bekleyip yapan herkese AFİYET OLSUN ....

 ve unutmayın 'Ekşi maya yapmaya bir kere başladıysanız artık bundan kurtuluşunuz yoktur'


Paylaş