27 Şubat 2015 Cuma

Yer fıstıklı Sandivç Kurabiyeler




 

   Çılgınlar gibi tarif denemeye devam ediyorum . Acele etmem lazım ; denenmesi gereken binlerce tarifim var daha. Hepsi meraktan. Yemek dergisi, kitabı karıştırınca onlarca tarif sayfasının kenarını kıvırırken buluyorum kendimi. Ha bide meraktan çatlamak üzereyken .
  İnsanlar yaza nasıl fit girerim diye çabalarken ben mutfak sanatında kendimi geliştirip, bu gelişme doğrultusunda hunharca kilo almayı planlamaktayım .
  'yemeyi seviyom yeaaa, yemediğim zaman mutsuz oluyomm ' cümlesi hayat felsefem...
   Ya ama gerçekten , bu kadar pasta böreği yemeden durabilirim ama yapmadan duramam.
Kaç yıldır yemek dergisi alıp biriktiriyorum . Onlara bakıp bakıp 'diyetteyim ben yea , sağlıklı yaşam heyoo' yapamam .Sadece tavuklu akdeniz yeşilliği salatası yaparak ömür geçer mi hiç ???

 Aldığım dergiler içinde herhalde en sevdiğim Gurme Mutfak , genelde ölçüler tam ya da yakın , fotoğraflar kendilerine ait (evet çok iyi bildiğimiz dergilerde bazen bazı tariflerde 'pinterest' fotoğrafı görüp şok oluyorum ) ve daha bizlik , yani 10 tariften sadece 1'inde 'elma şarabı sirkesi' ya da ' anugulle maguli soslu  'tarif  var .  O kadarda olsun yani ...
  En son , annemden sonra gördüğüm en temiz ve iyi dikişi yapan Türkan için  sandviç kurabiye yaptım .
Kendisi yer fıstıklı kremalı ve Mutfak dergisinin 2011/4 sayısından ... Bence tadı muazzam .
  Hani şu bi ilk defa denediği tarife taktı mı takan ve bir süre her gelene gidene o tarifi yapan saflar var ya , işte ben onlardanım . O tarifi illa bıkana ve bıktırana kadar yapıciim . Bu kurabiyede öyle oldu. ...

  Güya yazıyı uzatmadan tarifi verecektim . Sona uyumaya gidip dinlenecektim . Ama uzatmadan rahat edemiyorum . Tarif verilen ile bire bir aynı ölçülerde değil, benim kendi ölçülerim .Muhtemelen deneyen seven herkesin kendi ölçüsü oluşacaktır zamanla , ve yapım aşamasını yine kendi yapış şeklim ile anlattım ;

    Malzeme listesi
- 2 su bardağı un
- 1 su bardağı toz şeker
- 2 çay kaşığı toz zencefil
- 150 gr soğuk tereyağı
- 2 yumurta ( ben köy yumurtası kullandığım ve o yumurtalar minik olduğu için 2 dedim, beyaz yumurta kullanırsanız 1 yeterli olur )
- 1 kahve fincanı tuzlu yer fıstığı ( evet fıstık tuzlu olmalı ve ince kabuğu temizlenmiş )
- 100 gr beyaz kuvertür çikolata
- yaklaşık 3 çorba kaşığı yer fıstığı kreması
- süslemek için kuru meyve

  soğuk tereyağını küp küp doğradıktan sonra şeker ile biraz çırpıyoruz, daha sonra teker teker yumurtları ekliyoruz. Havanda dövdüğümüz yer fıstıklarını , toz zencefili, unu ekleyip ellerimiz ile yoğuruyoruz . Tereyağını iyice eritmemek için yoğurma işini çok uzun tutmuyoruz.Hazır olan hamurumuzu ikiye bölüp rulo şeklini verdikten sonra streç filme sararak buzdolabında 2 saat kadar dinlenmeye bırakıyoruz.
  Dinlenen hamurumuzu ince ince dilimliyoruz ve yağlı kağıt serili tepsimize diziyoruz. Daha önceden 175 dereceye ısıttığımız fırınımızda 15 dakika pişiriyoruz . Ve soğumaya bırakıyoruz .
  Ara dolguyu beyaz kuvertür çikolata ile fıstık kremasını karıştırıp benmari usulü eriterek hazırlıyoruz. Ilınan kremayı 2 kurabiyenin arasına sürüyoruz .
   Üzerlerine benmari şekilde eritilmiş beyaz çikolata döküp kuru meyve ile süslüyoruz. ( ben Türkan'a hediye götürdüklerimin üzerini süslemek yerine ip ile teker teker bağladım. Üşenmezseniz sevimli bir sunum oluyor :)  )
   Afiyet olsun ...


Paylaş

25 Şubat 2015 Çarşamba

New Beetle


   Evimizin bundan 20 yıl sonraki halini hayal etmeye çalışıyorum da ... Gerçekten korkutucu , yani en azından benim hayalimdeki. Her yer 'bu kesin sonra bi işe yarar' adını almış , atmaya kıyılamayan bir sürü lüzumsuz eşya ile dolu olacak . Kesin .
  Atmadığım gibi , toplayıp getiriyorum . Ama gerçekten bir işe yarıyor . Mesela kış başında yolda yeşil çam kozalağı buldum, 'bunu kurutur , dekor yaparım ben yeaa ' diye alıp eve getirdim . Uzun bir süre çalışma odamda , pencere içinde bir saksıda bekledi. Bu garibim kurumuş, sımsıkı kapalı olan kozalak açılmış ve içinden bir avuç çam fıstığı dökülmüş. Ne durumda olduğunu görmek için kırdım ; hayatımda yediğim en taze , en çam tadı olan 'çam fıstığı'ydı . O çam fıstıklarından da  kesin bi şey yaparım ...
  Bazen toplamak , saklamak işe yarıyor.
 Eğer o sakladığım şey bir şeylere dönüşebiliyorsa, dönüştüğü her ne ise  onu ilk ben icat etmişim gibi seviniyorum , bir gururlanıyorum , bir kasılıyorum .
  Bu sevimli kırmızı vosvosta bir çoğumuzda olan bir oyuncak  . Büyük , küçük hepimizde ...
Uzun bir süre Buse oynadı, benim çalışma masamı süsledi, fotoğraflarda 'cool' obje oldu  derken en sonunda sadece sevimli ve karizmatik olduğu için oraya buraya kurulan bir süs arabadan fazlası oldu...
  Ataçları toplayıp, tutmak için biri gerekiyordu zaten . New Beetle bu iş için biçilmiş kaftanmış meğer. Kapasitesi az olsa da iyi oldu. En azından bir işe yaradı...


 Şu minik yuvarlak  mıknatıslardan yapıştırdım içine  (çok uğraşmama rağmen anlaşılır şekilde fotoğraflayamadım ) süper güçlü bir yapıştırıcı ile . 3 ayrı mıknatıs kullandığım için yapıştırmak biraz sorunlu oldu . Çünkü ilki yapışıp kuruyunca diğerlerini yapıştırırken delirdim. Sürekli diğerine yapıştı . Süper yapıştırıcı ile parmaklarıma yapıştı falan derken kalem yardımı ile yapıştırma işinin galibi oldum .


 Evet kapasitesi az ama zaten New Beetle ne kadarcık bir araba ki ...


   
      Kapasitesi azda olsa işe yarar bir şekilde bizim evde yaşamaya devam ettiği için mutluyum, diğer bekleyen tüm lüzumsuz şeylerim içinde umutlu ...

Paylaş

14 Şubat 2015 Cumartesi

Özge Can Ahu Gözlü Bir Ceylan

  İlk defa buraya ağlayarak bir yazı yazıyorum . Bir anneyi düşünüp ağlıyorum . Bir babayı düşünüp ağlıyorum.
 Her şeyden herkesten nefret ettiğim bir gün bugün . İğrenç bir dünyaya ağlıyorum. Vicdanı, insani değerleri olmayan bir çok hayvanla aynı dünyada yaşadığım için , bu dünyaya bir çocuk getirdiğim için ağlıyorum .
  Özge Can'ı düşünüyorum. Annesini , babasını .... İlk kucaklarına aldıkları günü. Kulağına sabah ezanında 'Özge Can' diye fısıldadıkları anı. Babasının onu koklayarak ilk öptüğü anı , annesinin pamuk gibi ellerini okşarken onun geleceği ile kurduğu hayalleri düşünüyorum.
   'Kendine dikkat et çocuğum ' , 'Allaha emanetsin yavrum ' dedikleri anları düşünüyorum 'seni çok seviyorum ' dedikleri ya da belki çok sevdiği halde bir türlü söylemeyi beceremediği, utandığı anları. Yavrusunu öpmelere , saçını koklamalara doyamadığı anları.
  Düşündükçe çıldırıcak gibi oluyorum. Bu ülkede kendine nasıl dikkat edebilirsin. Bir anne yavrusu , genç ve masum bir kız kendini nasıl koruyabilir.
  Kadın olup utanmadan ' geç saatte ne işi vardı sokakta , başka şehirde neden okuyomuş' diye yorum yapan insanın yetiştirdiği bir caniden nasıl korursun çocuğunu.
  Erkek çocuğunun  , aslanının okulda bir kızı sıkıştırıp öptüğünü etrafındakilere gülerek gururla anlatan bir anne babanın yetiştirdiği çocuktan nasıl korursun bir ahu gözlüyü. Bir kadını sadece bacak arası olarak gören bir insandan nasıl korursun .
    Ben , sen , biz bugün Özge Can'a yapılanı 3 gün sonra unutacağız . Diğer bütün her şey gibi . 'Ama 3 gün hep unutursak yüreğimiz kurusun diyeceğiz. Hiç bir şey yapmayacağız. İdam glsin diye bas bas bağıracağız . Hükümete saydıracağız. Ama evde ki çocuğumuza ,bir canlıyı incitmemeyi , bir insanın özgürlüğünü hiç bir şekilde (küfür ederek, vurarak , taciz ederek , sıkıştırarak) öğretmeyeceğiz. Çünkü suç hep başkasında , suç hep senden çok uzakta.
   Hiç birimiz kendimizi suçlu görmeyeceğiz. karısın dövene sesimizi çıkarmayıp , müdahele eden tek kişiyi halk kahramanı yapacağız.
   Aşkın sevginin kötü , ayıp, ahlaksızca olduğunu minicik beyinlere kazıyıp gizli saklı yapılan her şeyin mübah olduğunu göstereceğiz.
  Hepimiz bu olaylara kızarken yine Ananı... diye küfürler edeceğiz . O iğrenç küfürleri normalleştireceğiz. Hatta güleceğiz.
  Sevgi vermek yerine , bağırıp dövüp , hor görüp , sen bilmessin , sen ne anlarsın diye aşağılayıp hırçın , cani bireyler yetiştireceğiz. Bütün gün dindn , imandan , saçının açık her bir teli için cehennemde ne kadar yanacağından bahsedeceğiz ama Allah korkusunu , gerçek yaradan korkusunu bir türlü veremeyeceğiz . Asıl günah olanın sevgisizlik olduğunu öğretemeyeceğiz.

  Yetişdiğin bir bireyin kalbine iyilik koyamıyorsan , Allah korkusu, kul sevgisi veremiyorsan idamın gelmesi hiç bir şeyi değiştirmez. Çünkü aidam edilen 3 gün sonra unutulur ama kalpteki sevgi, insanlık , hiç bir canlıya zarar vermeye kıyamam duygusu baki kalır ....
   Yüce rabbim Özge Can'ın ailesine sevdiklerine sabır versin . En çok ihtiyaçları olan bu . O annenin ve babanın gözlerinden , yüreğinden öperim ...
Paylaş

11 Şubat 2015 Çarşamba

Sağlık Bahçesi


    Aslında çokta uzun uzun anlatılacak  bir bahçe değil ; bir kasa , biraz toprak , 4 tekerlek ve tadını sevdiğin taze otlar ...
   
      Yıllar önce  Arman Kırım'ın  'Tazesi Makbuldür'  kitabını okumuştum ve yazdıklarından çok etkilenmiştim . Taze bir baharatın yemeğin lezzetini nasıl değiştirdiğini, yemeğe nasıl mucizevi bir tat kattığını uzun uzun anlatmıştı.
   Ve gerçekten taze bir baharat içine katıldığı yemeği bambaşka bir tada dönüştürüyor ,  ee birde baharatı hemen tazecik dalından kopararak yemeğine katmak benim için yemek yapmayı , mutfakta olmayı daha keyifli bir hale getirince minik bir bahçe yapmak kaçınılmaz oldu.
  Saksıları kar yağacak , bu gece don var diye bir içeri bir dışarı taşımak, zaten ıvır zıvır ile dolup taşan mutfağımda onlara yer bulmak zor olunca bir çözüm bulmam gerekti.



 Hemen mahalle bakkalımızdan ( mini market yazsa da bakkal daha sıcak benim için )  işi bitmiş bir portakal kasası aldım. ( bu kasalar maalesef  çok uzun ömürlü olamıyor ama  mayıs ayı gibi daha sağlam bir kasaya geçiş yaparım)  Öncelikle en üstünde bulunan fazla çivili kısımı söktüm , sonra biraz zımparaladım ve  Tekzenden tanesi 1 lira 10 kuruşa aldığım dört tekerleği sağlam bir şekilde monte ettim. 
Bu işler bitince yazı şablonlarım ile yazımı yazdım (keçeli kalem kullandım ) ve peçete ile dekupaj yaparak biraz hareketlendirdim .
Toprağı hemen dökmedim . Aralarda , özellikle zeminde çok boşluk kaldığı için kapak olarak kullanılan tahtaları zemine yerleştirdikten sonra bir büyükçe bir parça tül serdim . (büyükçe dediğim zemini kaplayan ve biraz yukarıya çıkan bir parça) Tül serme nedenim  ;suladığımda ya da kasanın yerini değiştirdiğimde çok daha az toprak dökülmesini sağlayacak olması . Sonra toprağımı döktüm ve yeşil baharatlarımı diktim . Hepsi bu kadar ...






Lavantayı kek yaparken , limonata yaparken ve et terbiye ederken çok sık kullanıyorum . Mercan köşküm ise maalesef bir önceki karda dondu :( ama yine de atmalara kıyamadım . İyi ki de atmamışım tekrar yeşermeye başladı bile .
 Biberiye ve limon kekiği zaten vazgeçilmezim ....



 Birde öksürük tedavimizde bire bir olan kara turplarım var. onları buzdolabında değilde toprağa gömerek  olarak sakladığımda çok daha uzun taze kalıyor. Yani evdeki minik bir saksıya da gömebilirsiniz. 


  Sağlık bahçemiz şimdilik mutfağımızda , bir kar felaketini daha kaldıramazdım. Ama güneşi görünce hemen balkona taşıyorum. Tekerlekleri sayesinde altını temizlemek , taşımak son derece kolay zaten . Bu aralar sadece benim ve yemeklerimin değil buse'ninde favorisi , özellikle bahçe cini ile devamlı konuşuyor. Bitkiler ilgi istermiş , sağ olsun o kısımı Buse hallediyor...
  

 Mayıs ayında böyle yan yana beş kasa dizicem :) . Eeee bu da apartman dairesi bahçesi :( 
 
Paylaş

9 Şubat 2015 Pazartesi

Güzel Bir Hafta Olsun



     Çok güzel haberler alacağımız , şükretmek için onlarca neden bulacağımız ve mutlu olacağımız bir hafta olsun ...

    Sevgiler....
Paylaş

6 Şubat 2015 Cuma

Yemek Kitabı ve Dergisi Tarifi Deneyicisi





   sevdiğim , yapmaktan keyif aldığım o kadar çok şey  var ki .... Bazen hepsini yapmaya zamanım yetmeyecek korkusu sarıyor, sonra o yoğunluk , o her şeyi yapma deneme isteği bir anda yok oluyor . Kısa bir süre ortalarda görünmüyor. O aralar sebepsiz bir hüzün başlıyor bende , böyle bir boşluk... Sonra tekrar elime bir şeyler alıyorum ve ve yine mutluyum.
   En çok keyif aldığım şeyde sanırım fotoğraf çekmek . Gördüğüm , bakış açımda bana güzel gelen her şeyi çekmek istiyorum. Çoğu kez kendi kompozisyonumu yaratıyorum.Çok daha fazla düşünüyorum , uğraşıyorum , yan yana getiriyorum. Belki de bu yüzden İG'i çok seviyorum  . Eee fotoğraflamak kadar güzel olan bir diğer şeyde paylaşmak. İG'den önce mesela PC'de mezuniyet fotoğraflarına bakarken arkadaşın araya karışmış 'mezuniyet belgen , çiçek ve çikolata' bir arada  olan fotoğrafını görünce ' bu ne kız , ahahaha ' diye seninle dalga geçekerken şimdi o foto İG'de bilmem kaç küsur laykk alıyor. Ya da facebooka koyduğun 'bir fincan kahve yanı kitap 'fotonu görenler 'ayy kro , yeni bardak almış galbaa onu gösteriyo , kitabı okuyo sanki ayyy' derken en çok kahveli , kitaplı ,kedili hesaplar takip ediyor. Yani selfielerini ya da baraj kenarında pikniği değil ama çektiğin çanak çömleğin albümcüsü İG. Ama benim teyzem halen 'fincanı ve yanında ki momiji bebeği ' neden çektiğimi anlamıyor.Onun için ;  Saçma , çok saçma ... Peh ...
  Fotoğraf için bir diğer iyi malzeme kesinlikle mutfak. Yemeği çok seven bir milletiz. Mesela kendimden örnek vereyim takip ettiğim 2günün egzersizi'  hesabının videolarını beğenip ' süper hareket yapmak lazım 'diyerek geçerken ve sonra tamamen unuturken , gördüğüm çuçuli soslu , munu munu yatağında dinlendirilmiş, sasa baharatıyla hareketlendirilmiş barbun balığını denemek için mutfağa koşuyorum.
  Hiç üşenmiyorum. Çünkü mutfağı çok seviyorum. Yapıyorum sonra tabağa koyunca o görüntüsüne bayılıyorum ve uzun bir süre kıyamıyorum .Sonra başlıyorum fotoğrafını çekmeye . Benim , Buse'nin ,Mehmet'in o kadar fotoğrafı yoktur.Sağdan çekeyim , soldan alayım, bu ışık iyi , yok üstten görünüş daha vurucu derken 100'lerce fotoğraf birikiyor. Sonra eliyorum eliyorum ve sadece 2 ya da 3 fotoğraf beğeniyorum , onlarda ehh işte kıvamında .  Ama yine de çekmeyi seviyorum ...
   Bu aralar yemek fotoğraflamaya iyice takmış durumdayım. Yaptığım yemeği yaparken bazen tek düşündüğüm nasıl bir fotoğraf kompozisyonu oluşturabilirim oluyor. Yapıyorum. fotoğraflıyorum, tam bloga yazıyorum, sonra vazgeçiyorum . Ya ben yemek blogumuyum , sonra yine kızıyorum ama kendime illa yemek blogumu olmam lazım diye... Ben paylaşmayı seviyorum. Tek bir şey üzerine yazmakta istemiyorum. Sonra kendime hatırlatıyorum ' O blog senin fotoğraflı sanal günlüğün ' ... Sonra gaza gelip paylaşıyorum ...
   Ayy zaten paylaşmam lazım , bu kadar çok tarifi kendime saklarsam bir yerde patlarım . Onlarca yemek kitabı , onlarcan çok daha fazla yemek dergisi ve binlerce denemeyi bekleyen tarif.
  Şimdi her gün yeni bir tarif deniyorum , dergilerimdeki ve yemek kitaplarımdaki . Az kaldı 'yemek kitabı ve dergisi tarifi deneyicisi' mesleğini hayatımıza sokmaya , bir gün bunu meslek olarak kabul ettirirsek ve dünyaca ünlü 'yemek kitabı ve dergisi tarifi deneyicisi' olursam ve bana neden bu meslek diye sorarlarsa gerçeği söyleyeceğim ; 'her ay en az 3 yemek dergisi alıyordum ve eşim her defasında 'dergileri yicez galiba , anca alıyon , hani ortada tarif marif yok  ' diyordu , en sonunda dayanamadım ve bu mesleğe başladım ' ...
  Evet sırf Mehmet'e sen görürsün demek için başladım her gün bir tarif işine . En son pancar çorbasını içerken gözleri üzüntüden  dolu doluydu . 'bence gayet güzel ' dediğimde  'entelmiyiz biz , tarhananın nesi var , yap tarhanayı içelim mis gibi ' dedi... Naparsan yap yaranamıyorsun işte . Ama daha sırada avakadolu pilav var .Onu yaptığım gün erkenden haber vermemi istedi , yanında avukat ile gelecekmiş.
   Ama 'Tahin soslu , tavuklu ekmekleri yerken gayet mutluydu...


        Valla itiraf ediyorum bende bu kadar iyi olacağını , tahin ve tavuğun birbirlerine bu kadar yakışacağını tahmin etmezdim . Korkarak yaptım. Birde tarif lezzet dergisinden olunca daha da  bir korkuyorum çünkü şimdiye kadar hiç bir tarifi tutmadı. Uzun süre önce bıraktım zaten 'lezzet' dergisini... Şimdi eski sayılarda yapmayı istediklerimi yapıyorum, ölçüler bende hiç tutmadığı için genelde yapılış aşamalarını okuyorum. Oda bana bir nevi ilham veriyor. Çoğu kez malzemelerde tutmuyor 'çilek şarabı sirkesi'ni Çanakkale'de aramakla zaman kaybetmemek için kendi tadımı kendim oluşturuyorum. Bu ekmekler gibi...

   Malzemeler
 - Dilimlenmiş ekmek
 - 2 parça but
 - Zeytinyağında yumuşatılmış kuru domates
 - 1 adet taze soğan
 - Maydanoz
 - Beyaz susam ( biraz kavrulmuş)
 - 1 çorba kaşığı zeytinyağı 
 - tuz
 - karabiber
 - kimyon
 -pul biber
 Sos için malzemeler
 - 1 kase süzme yoğurt (ben kendi mayaladığım yoğurdu 1 gece temiz bir tülbentte bekleterek yapıyorum)
 - 2 Yemek kaşığı tahin
 - 2 diş sarımsak

   haşladığımız tavuğu minik parçalara ayırdıktan sonra ince ince kestiğimiz taze soğan , kurutulmuş domates ve maydanoz ile karıştırarak derin bir kapta harmanlıyoruz.  Daha sonra zeytin yağının içine baharatlarımızı ve susamı koyup karıştırdıktan sonra tavuklu karışımımıza ekliyoruz.
   Ayrı bir kapta süzme yoğurdumuzu, tahin ve sarımsağımızı karıştırıyoruz.
   Tavada hafifçe kızarttığımız ekmek dilimlerimizin üzerine yoğurt , tahin karışımımızı sürdükten sonra tavuklu harcımızdan bol miktarda koyuyoruz . Sonra 'iyimiş , tahinle yoğurt çok iyi oluyomuş  , bayağı iyi yeaa' diyerek  yiyoruz ....

     

      Konu tahinden açılınca fıstık ezmesi ile de muhteşem bir ikili oldular. Biraz tahin , biraz fıstık ezmesi ... Bir dilim ekmek , bir muz ve biraz bal ve birde sevginiz  ( tamam evet fazlasıyla kıroyum ) işte bütün ihtiyacınız olan bu ayy tarçın var bide ...

 
Paylaş

3 Şubat 2015 Salı

Çalışma Odası



 İtiraf ediyorum her şey kıskançlıkla başladı. Fotoğraflarına, evlerine , evlerinin her köşesini nasıl güzelleştirdiklerini hayranlıkla izlediğim , severek takip ettiğim blogger arkadaşlarımı ve çalışma odalarını evim dergisinin aralık sayısında gördüğüm zaman başladı. (ama halen Emel neden yok diyorum )
  Artık bir çoğumuzun evinde salon sadece misafire kapılarını açan kibirli bir oda olmadığı için tek çocuklu ailelere 3 oda fazla geliyor. 1 çekyat atıp ütü odası yapayımı da sevmediğim için evimize ilk yerleştiğimiz gün odalardan biri çalışma odası oldu . Hayalim olan duvardan duvara bir kitaplık ve en ucuzundan İkea bir çalışma masası... Sonra zamanla bir yerlere sığmayan ve  odaya konulduğu günden itibaren çok az kullanılan  koltuklar geldi gitti bu odadan . Oda kendini bulamadı bir türlü, hobi odası mı olsam , oturma odası taklidi mi yapsam , kütüphane şubesi gibi mi davransam derken en sonunda o da (burada 'da' ayrı ) kendini buldu ve 'sadece sana hizmet etmek istiyorum 'dedi. Haa şimdi birde Buse yancısı var ama olsun ...
  Neyse uzun lafı kısası o tatlı kıskançlıktan sonra ( bu arada dergide yer alan bütün blogger arkadaşlarımı tebrik ederim ) odaya bir yenilik getirmeye karar verdim . İşe dikiş köşesini yenilemekten ve renklendirmekten başladım .



 Bu eski haline bakınca 'ne kadar da sıkıcıymış' diyorum ....

  İlk yaptığım duvarları renklendirmek oldu. Bir köşeye altın sarısı puantiyeler yaptım  (ki bu fikir yetenekli blog kankam !  Gülçin 'de yaptığımız geleneksel -4 kişide olsak-  bloger buluşmamızda onun Mollie Makes 'lerine bakarken aklıma geldi ...
  Cadence marka akrilik boya (120 som altın kodu) ve 3 faklı boyda ponpon fırçalar kullandım .





  Ama ponponlar ile yaptığım zaman böyle boşluklu oluyor. bende parmağımla boyayı dağıttım. Kuruyunca (5 dakika içinde kuruyor)  2. katı bastım.


     Karşıdan bakınca nasıl güzel ışıldadığını anlatamam ... Duvarda asılı olan çerçeveyi de ben boyadım. Notlarımı içine astığım bu boş çerçeveyi çok seviyorum. Kendisi kahve tonlarındaydı ve bir puzzle taşıyordu içinde ilk aldığımızda ama önce camını çıkarmıştım sonra sprey boya ile pembeye boyamıştım ama hiç istediğim gibi olmamıştı . Yine de uzun süre çalışma masamın hemen üstünde kullandım ( İG fotolarımda var hatta ) . Duvarı boyarken onuda yeniledim , önce açık pembe akrilik ile , sonra ponponlar ile duvarda kullandığım pembe ile boyadım ve en son yine ponpon fırça ile ara ara altın sarısı boyadım .



 Pembe şeritli duvarı ise maskeleme bandı kullanarak boyadım . Orta genişlikte bir maskeleme bandını bir boşluk bırakarak boyayacağım duvarın tamamına çektim .Ve sonra bütün alanı boyadım.



          Boyam yine cadence marka ( kodu ;9034 fuşya ) ve akrilik  Boyama işi bitince ve boya kuruyunca bantları nazikçe çekip çıkardım .


  Boyama işi bitince sıra düzenlenme işine geldi. Her şey elimin altında olsun, çabuk ulaşabileyim derken her şeyin yerini değiştirdim. Bunu yaparken pinterestten inanılmaz ilham aldım , fikir kaptım...



  Düzenleme işinde ilk yaptığım kendim için çalışma masası haricinde bir dikiş masası hazırlamak oldu. Anneme annanemin aldığı dikiş makinesini evlenirken yanıma almıştım. Çünkü annem için çok özeldi , o evlenirken annesi almış ve 'kız çeyizi dikiş makinesiz olmaz' demiş. Bu güne kadar benim evimde sadece dekor amaçlı durdu. Çünkü masası çok dardı ve üstünde bi şey yapmaya çalışırken  bana afakanlar basıyordu .


 Bende Mehmet'ten 50^110 cm boylarında tahta kestirmesini istedim . Rengi farketmez dedim çünkü üzerine masa örtüsü ile kullanmayı düşünüyordum . Ama Mehmet tahtayı dikiş masasına monte ettikten sonra aklıma kara tahta boyası ile boyamak geldi.



    
Yazıp yazıp siliyorum. Bu kara tahta işi kesinlikle çok eğlenceli.
  Masa çokta kara kara durmasın diye kenarlarını altın sarısı  boyadım ve sim üfledim .


       Bu ikeadan aldığım raf içi düzenleyici o kadar  çok işime yaradı ki. Elimin altında olmasını istediğim yazılar, fikirler hemen yanımda.

 Masa üstü ve diğer raflarım için yaptığım düzenleme fikirlerini uzun uzun anlatıcam ayrıca ama bu iğneliğimi çok seviyorum. Dikiş iğnelerimin hepsini topladı ve kendisi eskiden bir anahtarlıktı .





    Hediye vermek en sevdiğim şey olunca hediye paketleri de her geçen gün hızla artıyor.


   Baktığım her yerde her şeyde bir fikir görüyorum. Bir masa bana kitaplık yapmam için ilham olabiliyor. Ama çok fazla şey görüp çok düşününce unutuyorum.Bu çerçeve fikirlerimin canlı kalmasına yardım ediyor. Birde dostlardan gelen güzellikleri hep gözümün önünde olmasına...



 Yine uzun bir süre mutfakta bana hizmet etmiş bir raf. Kanaviçem bir dosttan ...



  Odayı yenilerken en çok istediğimde bu delikli levhalardı. Sağ olsun Mehmet onu da halletti, hurdacılara kadar aktı bulamadı en sonunda kendi yaptı , bir de blog için aşama aşama fotoğraflamış. Ayy ne güzellll diyen varsa , kendisi bu işleri sevdiği için keyif alarak yapıyor. Yoksa öyle mikemmel adam değil yanisi. Hatta duvarda 'orayıda del , buraya da çivi çak' dediğim için en sonunda kavga ettik.Artık adamı nasıl yıldırdıysam  matkabı iki kaşımın arasına doğru yaklaştırmaya başlayınca bende kendime geldim.




 Bu pano olmasaydı oda yarım kalacaktı. Zaten pinterestte 'craft room 'diye arat 10 fotonun 11'inde bu delikli pano var.

' o kara tahta boyasıyla kendini de boya rahatlayalım 'diyerek kalbimi karartsa da  yaptığı panoya böyle  ince güzelliklerde yapıyor.


   'serrafun ' yazısını görünce çığlık attım resmen . Birde afilli mafilli yazmış...


    Ama saksı, ama kalemlik , ama dolapta 'birgün kullanırım yeaa' olarak bu düzenleyiciler hepimizin evine girdi sanırım . Evet İkea sen bizim her şeyimizsin ....


  Bunu da sevgili Mehmet yaptı. benim kendisinden böyle bir talebim olmamıştı ama o can sıkıntısından bunu yapmış. Önce hiç bir işime yaramadı , sonra en sonunda kaderi atılmak olan tüm anlamlandıramadığım şeylerim gibi balkona konuldu. Atılmasına az kalmışken , panoyu yapıp bu rafı takınca (rafı duvara istemişti ama ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kalınca Mehmet'in işine karışmadım. Kesinlikle böyle daha iyi oldu ) direk aklıma geldi.
   Mollie Makes'ler için harika bir yer oldu.



  kurdelalar da elimin altında olunca harika oldu ...



  Bu dergilikte aynı gün , aynı can sıkıntısının eseri. Ama bunu ilk andan itibaren çok sevdim.





   
   Ve dikiş köşesinin kumaş rafı. Bunlar elimdeki kumaşların sadece çeyreği. (Ben değil cuma pazarımızda metre metre kumaşı 3 tl'ye satanlar utansın :)) ) bu (by mehmet yapımı yine ) raf daha önce kırtasiye ıvır zıvırlarım ile doluydu ama tamamen dikiş malzemelerine ayırdım. düğme kutusu, iğne yastığı,ilk sırada dikilecek kumaşlar gibi....
   Ve böylelikle kendim için ilham kaynağı yaratacak , üretme isteğimi fazlasıyla arttıracak bir çalışma alanı yarattım. Mutluyum , gururluyum...

    Sevgiler ....
Paylaş